RÖPORTAJ TÜRÜ VE ÖZELLİKLERİ

Röportaj Nedir?, Röportajın Özellikleri Nelerdir?, Röportaj Mülakat Farkı.

Gazete dergi gibi yayın araçlarında günübirlik yayınlanan haberlerin içeriğinin detaylandırılması amacıyla ilgili haber hakkında yapılan araştırma, görüşme, gözlem, söyleşi vb. sonucu yazılan rapor niteliğindeki yazıları röportaj denir.

Röportaj türü ile haber yazısı, özellikle mülakat türü, birbiri ile karıştırılmaktadır. Herhangi bir haberin detaylarının araştırılması amacı ile haber ile ilgili yapılan her türlü görüşme röportaj olarak değerlendirilir. Fakat ülkemizde bir sanat, siyaset ya da edebiyat gibi bir alanda uzman, söz sahibi kişilerle yapılan görüşmeler röportaj olarak adlandırılmaktadır. Halbuki bu görüşmeler röportaj değil mülakattır.

Röportaj haber yazısı farkı:

Röportaj (reportage), Fransızcada “günün haberleri”, “günün raporu” anlamlarına gelirse de, uygulamada, haberle röportaj arasında önemli ayrılıklar vardır: haber, görüldüğü, ya da işitildiği gibi, özentisiz ve kısa olarak yazılır. Halbuki röportaj, habere konu olan şeyin, yazarın gözleminden ve anlayışından aldığı yeni biçimine göre, oldukça özentili ve uzunca yazılır. Demek ki röportajın konusu, yazarın zihin merceğinden geçerken meydana gelen kırılmalara göre şekilleniyor. Başka söyleyişle yazar, haberin dışında; röportajın ise içindedir. Röportaj, bir edebi yazıdır. İyi bir röportaj yazabilmek için, önemli olayların, yerlerin, işlerin içinde ve eşyaların yanında bulunmak; insanları türlü çabalan, yaşayışları, inançları ve gelenekleriyle yakından gözlemek ve izlemek gerekir.

Röportaj mülakat farkı:

Röportaj yazılarının temelini haber yazıları ya da haber niteliği taşıyan konular oluşturur. Röportaj yazıları eldeki bilginin detaylandırılmasından ibarettir. Halbuki mülakat yazılarında esas olan siyaset, edebiyat alanlarında söz sahibi bir kişi ile alnı alanda yapılan aydınlatıcı görüş yazıları oluşturmaktır. Örneğin yeni çıkan bir kitapla ilgili yapılan haberin detaylandırılması amacı ile yazarı ile yapılan görüşme röportaj iken aynı yazarın hayatı eserleri yeni kitabı hakkında yapılan bir görüşme mülakat olarak adlandırılır. Anlaşılacağı üzere iki tür arasındaki temel fark amaç farkıdır.

Not: lise ve üniversitelerde bir tez ya da ödev görevi olarak yapılan tanıtıcı görüşmeler röportaj değil mülakattır.

Röportaj yazısı nasıl yazılır

a-         Röportaj yazmada, şu koşullar göz önünde tutulmalıdır:

b-         Röportaja konu olan şey, iyi gözlenmeli, onun kökeni tanınmalıdır.

c-          Yazar, gördükleri ve işittiklerini, kendi anlayışına göre bir biçime sokabilmelidir.

d-         Yazı, birtakım resimlerle görünür duruma getirilmeli ve desteklenmelidir.

Röportajın giriş bölümü, okuyucuyu şoke edecek, yani şaşırtacak nitelikte yazılmalıdır. (Örneğin çaycılığımız konusunda yazılan bir röportajda, en sonda söylenmesi gereken "Fakat ne yazık ki pahalıya mal ettiğimiz en kaliteli çayımızı, dışarıya, çok ucuz satmak zorunda kalıyoruz." şeklindeki bir sözü, giriş bölümünde: "Çayı pahalı elde ediyoruz, ucuza satıyoruz!" biçimine sokarak yazmalıdır).

Yazar, röportajına, kendi gözlem ve izlenimleri yanında, o alanda bilgisi ve görgüsü olan kimselerin de görüş ve düşüncelerini katmalıdır.

Röportajlar, eşyaların ayırıcı niteliklerini, yerlerin özelliklerini, olayların özünü tanımamıza yardımcı olurlar. Gazete ve dergilerin iç sayfalarında yayımlanan röportajlar, birkaç sütun dolduracak çapta yazılabileceği gibi, bölüm bölüm yayımlanacak uzunlukta da yazılabilir.

Röportaj türünün özellikleri:

1-         Röportaj yazıları haber kaynaklı yazılardır. Yazılar içerik ve üslup yönü ile haber yazılarına benzemektedir.

2-         Röportaj yazılarında edebi bir dil kullanılır.

3-         Röportaj yazıları haberin detaylarını araştırmak maksadı ile gezi ve gözlem yapılarak yazıldığı için gezi yazısı özelliği de gösterir.

4-         Röportaj yazılarında birçok anlatım türü kullanılır( açıklama, öyküleme, betimleme).

5-         Röportaj yazıları haber niteliği taşıdığı için belgelendirilmeye ihtiyaç duyar. Bu sebeple yazılarda resim, anket, rapor, istatistik gibi yollardan yararlanılır.

6-         Röportaj yazıları bilgilendirici, tanıtıcı özellikler gösterir.

7-         Röportaj yazıları tek bir yazıdan oluşabileceği gibi birkaç yazının sıralı olarak verildiği yazı dizisinden de oluşabilir.

Röportaj türünün tarihsel gelişimi:

Aslında röportajın bizde geçmişi öyle derin değildir. Onun ilk basit örneklerini gazeteciliğimizin başlangıç yıllarında görebiliyoruz. O yılların terimi ile “mülakat” bir edebi tür olarak ancak Cumhuriyet’ten sonra yaygınlık arz eder. Bu türün de bizde ilk ciddi ürünü Ruşen Eşref ÜNAYDIN’ın emekleriyle ortaya çıkan Diyorlar ki (1918) adlı eseridir. Onun edebiyat dünyamızda oluşturduğu yankı, bütün dikkatleri bu yazı türüne topladı. Hikmet Feridun ES, Bugün de Diyorlar ki (1932) adlı kitabı çıkarırken ondan çok daha ileri adımları gazete ve dergiler atmaya başlıyordu. Nitekim 1930 sonrası yayın hayatımıza giren, başta Varlık olmak üzere, pek çok dergi, sütunlarında bu yeni edebi türe geniş yer ayırıyordu. Ülkü, Çınaraltı, Türk Dili, Hisar vb. dergiler bu yolda ilk akla geliveren süreli yayınlarımızdandır.

1960 sonrası edebiyatımızda ise bu süreli yayınlarda çıkan röportajların kitap haline getirildiğini görüyoruz. Kimi yazar veya araştırmacıların ise gerçekleştirdikleri söyleşileri doğrudan kitap olarak yayımlamaları da bu türün, edebiyatımızda ne denli yaygınlık kazandığını açıkça belgelemektedir. İşte ilk akla geliveren belli başlı kitapları: Mustafa BAYDAR, Edebiyatçılarımız Ne DiyorlarGavsi Ozansoy, 40 Yıl Sonra Diyorlar ki..., Yaşar Nabi, Edebiyatçılarımız Konuşuyor..., Oktay AKBAL, Sanatçı Dostlarım, Mehmet ÇINARLI, Şair Dostlarım vb.

Röportaj örneği:

Bebeğe ad koyma günü geleneklere göre olur, O gün ailenin büyükleri ve yakın akrabalar, kadınlı erkekli toplanırlar. Kahveler içerler, sohbetler ederler. Ailede mutluluk havası eser. Bebeği kundaklarlar, beleklerler, takkesini giydirirler, takkesine ve kundağına çeşitli nazarlıklar takarlar. Böylece hazırlanmış bebeği ninesi kucağına alıp, ona adını koyacak kişinin kucağına verir. Bu kişi ya dede, ya amca, ya da sevilen sayılan bir akrabadır. Bebeğe adını yalnız erkekler takar. Ad koyacak kişi, dualar ettikten sonra bebeğin kulağına üç kez adını seslenir ve «Haydi adınla çok yaşa!» der.

Sonra şerbetler içilir, lokumlar, tatlılar yenir.

Ege Türkmenleri arasında bebek kırk günlük olunca, “kırklama” töreni yapılır. Köy kadınları giyinip hazırlanırlar, böylece bebeğin kırkma giderler.

Kırk töreni sırasında ana ile baba yıkanırken, bir hamam tasının içine kırk kaşık su ve kırk tane küçük taş konur. Bir altın para, tas içindeki suya kırk kez batırılıp çıkarılır. Sonra tastaki su bebeğin üstüne dökülür ve “Arılım durulum olsun, derdi belası gitsin” denilir. Aynı sudan üç kez de anaya dökülür. “Kırklama” böylece sona erer. Altın para, bebek için saklanır. Kulpu varsa, bebeğin omuzuna hemen takılır.

Bazı köylerde kırklamadan sonra bebek, süslü ve allı pullu bir beşiğe yatırılır. Kızsa yanına bir erkek bebek konur; erkekse bir kız bebek. Beşik böylece bağlanır, anaya verilir. Bir süre sonra bebekler birbirinden ayrılırlar.

Hali vakti yerinde olanlar o gün horoz ya da koyun kesip konuklara sofralar açarlar. Gelenlere çay verdikleri de olur.

Aynı mahallede, aynı zamanda iki çocuk dünyaya gelmişse, lohusalar ve bebekler, kırklamaya kadar birbirlerine gösterilmezler. Kırklamadan sonra analar ve bebeler üç yol ağzında buluşurlar. Yere oturup sırt sırta verirler. İki ana kucaklarındaki bebelerini değiştirirler. Bu şıra kız çocuğuna dikiş iğnesi armağan olunur, “Eli iğneli olsun” diye. Erkek bebeye de para verilir, “Kesesi bol olsun” diye...

Sabiha TANSUĞ